Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Adalet İsteyen Adaletsiz Gençlik

Yazının Giriş Tarihi: 01.05.2025 15:37
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.05.2025 15:38

Sosyal medyada en çok bağıran değil, en doğruyu söyleyen temsil eder. Ancak bugün Z kuşağının bir bölümü, adalet adı altında adaleti çiğnemekten çekinmiyor.

Türkiye’de artık neredeyse her şeyin doğrusunu bilen, her konuda fikri olan ama çoğu zaman bilgiye, tecrübeye ya da derinliğe dayanmayan bir gençlik tipiyle karşı karşıyayız. “Okumaya gerek yok, ben zaten her şeyi biliyorum.” anlayışı, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de ciddi bir zihinsel tembelliğin göstergesi. Bu gençlik, özellikle sosyal medya aracılığıyla kendi görüşlerini sürekli yeniden üretip mutlak doğru gibi sunarken, farklı fikirleri ya yok sayıyor ya da linç kültürüyle bastırıyor.

2000 sonrası doğan gençlik — bugün Z kuşağı olarak anılan kesim — maneviyattan kopuk, bireysel arzulara odaklı, geleneksel değerlere mesafeli bir biçimde yetişiyor. Aile bağları zayıflamış, dini pratiklerle ilişkisi neredeyse kopmuş bir yapıdan bahsediyoruz. Oysa anne-babaları dindar, değer odaklı bireylerdi. Bu kopuş, yalnızca kuşaklar arası bir fark değil; kültürel ve inançsal bir kırılma.

Bu gençliğin en belirgin özelliği, sabırsızlık. Çalışmadan kazanmak, emek vermeden tüketmek, hiçbir birikim oluşturmadan sahip olmak istiyorlar. Eskinin mücadele ederek elde edilen başarı kültürü, yerini “kolay yoldan para kazanma” ve “hemen ünlü olma” arzusuna bırakmış durumda. Sosyal medyada gördükleri hayatlara özenip, gerçek dünyadaki çabayı küçümsüyorlar. “Okusam da ne olacak?” sorusunu içselleştirmiş, sorumluluk almaktan kaçınan bir tavır yaygınlaşıyor.

Mesele sadece bireysel zaaflar değil. Bu gençlik, ciddi bir yönsüzlük içinde. Aidiyet duyguları zayıf, kimlik algıları flu. Tam da bu sebeple ideolojik olarak yönlendirmeye son derece açıklar. Bu boşluğu fark eden bazı yapılar — özellikle sol/sistem karşıtı gruplar — onları kendi söylemleri etrafında örgütlemeyi başarıyor. Gençlerin “özgürlük”, “eşitlik”, “adalet” gibi kavramlara ilgisi, bu grupların elinde manipülasyon aracına dönüşüyor.

Üstelik bu yönlendirme yalnızca söylem düzeyinde kalmıyor. Devlet karşıtı yapılar, sosyal medya üzerinden topladıkları gençleri kimi zaman sokakta, kimi zaman dijital platformlarda devlete karşı bir siper gibi konumlandırabiliyor. Dikkat çeken bir diğer gerçekse şu: Bu gençlik muhafazakâr değil; muhafazakârlara karşı yontuluyor. Kimi gençler sağ ya da gelenekçi bir kimliğe ait olduklarını sansalar da, farkında olmadan sol ideolojilerin taşıyıcısı hâline geliyorlar. Algılarla oynanmış, aidiyetleri parçalanmış bir gençlik, neye hizmet ettiğini bilmeden bir projeye dönüşüyor.

Bu durumun en çarpıcı örnekleri, değerleri ters yüz eden çifte standartlarla ortaya çıkıyor. “Adalet istiyoruz.” diyen bazı gençler, kendileri gibi düşünmeyenlere karşı adaletsiz davranmaktan çekinmiyor. “Demokrasi.” derken, başörtülü bir bireyin görünürlüğünü tehdit olarak görebiliyor. “Baskıya karşıyız.” diye haykırırken, kendi desteklemediği siyasi görüşlere baskı uygulayabiliyor. Böylece kavramlar ters yüz ediliyor; hak, sadece ‘bizden olana’ hak olarak algılanıyor.

Ekonomik konularda da durum benzer. Bugünün gençliği “ülkede alım gücü kalmadı” söylemine sıkça başvuruyor. Ancak çoğu, geçmişteki mütevazı yaşamı hiç deneyimlemediği hâlde bugünü kriz gibi görüyor. Eskiden bir sokak köşesinde arkadaşlarla oturmak en büyük sosyal aktiviteyken, bugün gençlerin çoğu günlerini kafelerde geçiriyor. Son model telefonlarıyla sosyal medyada saatler harcayan, her yeni teknolojik gelişmeden anında haberdar olan bir gençliğin “alım gücü yok” iddiası ne kadar gerçekçi? Bu da bir başka algı krizinin ürünü.

Unutulmamalı ki bu gençliğin tamamı da sanıldığı kadar büyük bir kitle değil. Z kuşağı adı altında konuşan, sosyal medyada örgütlü ve yüksek sesle görünür olan bu kesim, aslında Türkiye’deki gençliğin tamamını temsil etmiyor. Ancak sosyal medya üzerindeki etkileri sayesinde, olduklarından daha büyük görünerek sessiz çoğunluğu kendi saflarına çekmeye çalışıyorlar. Yani bir yönüyle bu gürültülü azınlık, kendi dışındaki gençliği de dönüştürmeye çalışan bir etki grubuna dönüşmüş durumda.

Sonuç olarak, adalet isteyen ama adil olmayan; özgürlük diyen ama tahammülsüz; aidiyetsiz ama yönlendirmeye açık bir gençlik portresi ile karşı karşıyayız. Bu tabloyu sadece eleştirmekle yetinmek yerine, bu gençliğe gerçekten neyin kaybettirildiğini ve neyin dayatıldığını iyi okumak gerekiyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.